Bana annemi hatırlatan bir yazardır Fitzgerald. Annemin en sevdiği yazar olması dolayısıyla bu kitabı küçük yaşlarımda okuma fırsatı bulmuştum. Hem anne özlemi hem de kitabı yeniden okuma özlemiyle yeni bir baskısını edinip yine kaybolup gittim usta yazarın kelimelerinin arasında...
Muhteşem Gatsby hem içeriği hem de yazarın üslubundaki yalınlıkla doyamayacağınız bir kitap :) 1920'li yılların Amerikasını ve karakterleri çok iyi tasvirleyerek sizi içine çekiyor. Tam film metin yazarları gibiyim ha ben de :)) Film demişken geçen yıl bir film versiyonu daha yapıldı .
Benim gibi hava durumuna, mevsimlere göre de kitap okuyarsanız :)) bu kitap için tam mevsimi. Hele hafif yağışlı bir günse ohh keyfe gell :) Fotodan da anlaşılacağı gibi tam bir kitaba uygun haftasonu keyfi yaşadım :)
iyi okumalar
19 Nisan 2014 Cumartesi
17 Nisan 2014 Perşembe
Gökyüzünün Üzerinde 3 Metre
İtalya'nın en popüler kitaplarından olmanın hakkını veren bir kitap. Akıcı, sıkmayan, İtalyan kültürünü içine çektiren, sana olayları mekanı zamanı yaşatan bir roman...
Zıt karakterli insanların yaşadıklarını okumak hep çekici gelmiştir. Bu kitapta da Step ile Babi'nin tutkulu :) aşklarını, arkadaşlıklarını, maceralarını okuyoruz. Tam bir Grace havasında ilerliyor kitap. Aksiyon düşmüyor :) Ayrıca benim gibi bir Vespa tutkunuysanız kitap daha bir güzel gelecektir :)
Ağır ilerlemeyen, rahat okunası bir kitap arıyorsanız öneririm. İtalya'da fotokopiyle elden ele dolaşmış bir kitap olması da şaşırtıcı geldi böyle güncel bir romanın :)
iyi okumalar
12 Nisan 2014 Cumartesi
BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE/ GRİGORİTY PETROV
Atatürk'ün hayranlıkla okuduğu ve kitabı ders müfredatlarına dahil ettiği bir kitap.Ve de zamanında Kuran-ı Kerimden sonra en çok okunmuş olan bir kitap. O derece önemli bir kitap ne yazık ki ülkemizde bilinmiyor :(
Kitap okumayı yaygınlaştırma adına parklara kitap bırakma kampanyasına bu kitaptan 10 tane alıp katılmıştım. Ancak ilk bıraktığım bankta, kitabı alıp kitabın kapağına bile bakmadan arkaya fırlatan amcadan sonra yerdeki kitabı da alıp vazgeçmiştim. Ve elimdeki kitapları henüz kitabı okumamış arkadaşlarıma hediye etmiştim. Okumasınlar ulan banane :) hayatta da bir daha böyle bir şeye katılmam :(
neyse kitap bu olaydan çok daha önemli. Kitabımız Finlandiya'nın aydınlanma dönemini bir Rus gözüyle anlatılıyor. Halkın nasıl omuz omuza vererek,kültürel, ekonomik bir kalkınmanın nasıl gerçekleştirildiğini görüyoruz.
Hayran olmamak elde değil ve de bizim aydınlanma sürecimize nasıl etkilediğini de farkedeceksiniz. Evet okumanın, kitapların gücünü görüyoruz. Finlandiya gibi elverişsiz doğa koşullarına rağmen ülkelerini nasıl geri kalmışlıktan kurtarıldığını okuyoruz.
Kitapta ayrıca Grigoriy Petrov'un hayak hikayesi de yer alıyor ki onu da es geçmeyin derim. yazar ayrı bir hikaye .
Eğer Türk devrimini de etkilemiş bir aydınlanma hikayesi okumak istyorsanız şiddetle tavsiye ederim.Okuyun ve çevrenize okutun :)
iyi okumalar
Kitap okumayı yaygınlaştırma adına parklara kitap bırakma kampanyasına bu kitaptan 10 tane alıp katılmıştım. Ancak ilk bıraktığım bankta, kitabı alıp kitabın kapağına bile bakmadan arkaya fırlatan amcadan sonra yerdeki kitabı da alıp vazgeçmiştim. Ve elimdeki kitapları henüz kitabı okumamış arkadaşlarıma hediye etmiştim. Okumasınlar ulan banane :) hayatta da bir daha böyle bir şeye katılmam :(
neyse kitap bu olaydan çok daha önemli. Kitabımız Finlandiya'nın aydınlanma dönemini bir Rus gözüyle anlatılıyor. Halkın nasıl omuz omuza vererek,kültürel, ekonomik bir kalkınmanın nasıl gerçekleştirildiğini görüyoruz.
Hayran olmamak elde değil ve de bizim aydınlanma sürecimize nasıl etkilediğini de farkedeceksiniz. Evet okumanın, kitapların gücünü görüyoruz. Finlandiya gibi elverişsiz doğa koşullarına rağmen ülkelerini nasıl geri kalmışlıktan kurtarıldığını okuyoruz.
Kitapta ayrıca Grigoriy Petrov'un hayak hikayesi de yer alıyor ki onu da es geçmeyin derim. yazar ayrı bir hikaye .
Eğer Türk devrimini de etkilemiş bir aydınlanma hikayesi okumak istyorsanız şiddetle tavsiye ederim.Okuyun ve çevrenize okutun :)
iyi okumalar
9 Nisan 2014 Çarşamba
FRANZ KAFKA / ŞATO
Kafka okumak gerçekten sabır gerektiriyor. Kafka kitaplarını kitaplıklarında gördüğüm kişilerle yaptığım sohbetlerin çoğunda aslında Kafka kitaplarının kitaplığı için alınmış görsellikle kaldığını gördüm. Adam Kafkaları dizmiş ama Dönüşüme bile zor dayanmış :)
Ben de belki herkes gibi Dava ile Kafkayla tanıştım. Eğer o yaşlarda ilk okuduğum kitabı Şato olsaymış hayatta para vermezmişim diğer kitaplarına :)) Şato da vasiyetnamesinde yakılmasını istediği kitaplarından biri Kafka'nın. Kitabı okurken acaba Max kitabı değiştirmiş olabilir mi. Acaba Kafkanın yazmadığı ancak Max'in kendisnin yazıp da yayımladığı kitabı var mı diye düşünmüştüm. Amerika kitabı belki düşüncemi destekleyebilir ancak Şato kesinlikle Kafkanın elinden çıkma :)
Şato'da kadastrocu Bay K. görevlendirildiği yerde hiçbir şey yapmadan görevlendirilme amacına, Şato'ya ulaşma çabaları imgelerle anlatılıyor. Okuması kadar anlatması da zormuş. :)Bay K. neden kadastrocu ihtiyacı olmadığını anlayamadığı gibi Kafka da okuyucuya neden bu olaylar ilerlemiyor, hep yerinde saydırılıyor sorularını sordurtuyor :)
Uzun bir zaman dilimine yayıp Kafka'nın tadını çıkartın derim.
iyi okumalar
CENNET MAHKUMU
Bir Zafon kitabı daha. Rüzgarın Gölgesi, Meleğin Oyunu ve Cennet Mahkumu kitapları seri olarak tanıtılmış ancak devam niteliğinde kitaplar değil. Yani her kitabı ayrı bir hikaye.İlk 2 kitabı zevkle okumuştum ve Cennetin Mahkumu da gerek dili, gerek kurgusuyla yine beni yanıltmadı :)
Zafon yine bilmişliğini konuşturmuş bu kitabında da :) İlk kitaplarda olan olaylar detaylı bir şekilde anlatılırak olaylar aydınlatılıyor ve sonuna bakılacak olursa devam edecek gibi . Uzun zamandır bir günde kitap bitirme zevkini yaşayamıyordum. Cennet Mahkumunu soluksuz okudum resmen. dilimize çevrilmiş başka bir kitabı kalmadığından Zafona veda etmiş de oldum :)
kitabın sonunda ayrıca neden yazıyorum konulu bir yazısı da var ki bence çok mantıklıydı. Yazarın işi bu , hayatta kalmak, geçinmek için yazıyor :) Ayrıca tekrar tekrar okunması gereken bir liste de yayınlamışlar.
İyi bir yazar keşfedeyim bu günlerde diyorsanız Zafon'dan pişman kalmayacaksınız. Kendi de şöyle söylemiş . ''Eğer bu kitabımı beğenmediyseniz ben yazmaya devam ediyorum, onları da okuyun'' gibi bir şeydi :) (kitaplığa gidip cümleyi bire bir yazmaya üşendim)
iyi okumalar
Zafon yine bilmişliğini konuşturmuş bu kitabında da :) İlk kitaplarda olan olaylar detaylı bir şekilde anlatılırak olaylar aydınlatılıyor ve sonuna bakılacak olursa devam edecek gibi . Uzun zamandır bir günde kitap bitirme zevkini yaşayamıyordum. Cennet Mahkumunu soluksuz okudum resmen. dilimize çevrilmiş başka bir kitabı kalmadığından Zafona veda etmiş de oldum :)
kitabın sonunda ayrıca neden yazıyorum konulu bir yazısı da var ki bence çok mantıklıydı. Yazarın işi bu , hayatta kalmak, geçinmek için yazıyor :) Ayrıca tekrar tekrar okunması gereken bir liste de yayınlamışlar.
İyi bir yazar keşfedeyim bu günlerde diyorsanız Zafon'dan pişman kalmayacaksınız. Kendi de şöyle söylemiş . ''Eğer bu kitabımı beğenmediyseniz ben yazmaya devam ediyorum, onları da okuyun'' gibi bir şeydi :) (kitaplığa gidip cümleyi bire bir yazmaya üşendim)
iyi okumalar
3 Nisan 2014 Perşembe
Meleğin Oyunu
Rüzgarın Gölgesi beni epey bir etkilediğinden, Zafon'un Meleğin Oyunu kitabını da hemen ardından okudum. Halbuki tadı damağımda kalsın derim hep böyle enfes kitaplardan sonra :) Nese efenim Zafon yine konuşturmuş kalemini bu kitabında da :) Okurken çok iyi bir okur olduğunu da görüyorsunuz Zafon'un. Dikkatimi o çekti. Tüm yazarlar şu fikirde hemfikirdir sanırım . ''iyi bir okuyucu olmak iyi bir yazar olmaktan zordur ''. Tümüne sormamış olsam da Ayfer Tunç'a sormuşluğum vardır Can yayınları aracılığıyla :))
Kitaba dönecek olursak, Zafon'un Türkiye'de yayınlanan ikinci kitabı Meleğin Oyunu. Rüzgarın Gölgesi kitabındaki karakterlerden birkaçını barındırıyor. Devamı niteliğinde değil kesinlikle. Bu yönteme Maeve Binchy kitaplarında sık rastlardım. O güzel insanı da anmış oldum. Bana İrlandayı sevdiren ve aşk romanlarını sevdiren yazar diyebilirim. Aşk romanları hep basit gelmiştir ama Maeve çok farklıdır.Nese :) Zafon bu kitabında da yazar bir karakterin hikayesini anlatmış. Okurken şunu düşündüm ; ilk kitabımda yarattığım kurgudan daha da besleneyim, yeni bir kitap ortaya çıkarayım mı demiş napmış bu Zafon heyyy :) . Çünkü benzerlikler bir yana Sempre ailesinin ortaya çıkışını da geçtim, Unutulmuş kitaplar mezarlığı yine ön planda. Bazı yerlerde basitleşti bu Zafon dediğim yerler de olmadı değil :) ama genel itibariyle güzel bir hikayeydi. ama ilk kitabı kadar sarsmadı beni :)
Kısaca romanın konusunundan da bahsedecek olursak; genç bir yazardan bir yayınevi sahibi kendisi için bir kitap yazmasını istiyor. Daha sonrasında yaşamaya başladığı ev, Unutulmuş kitaplar mezarlığından edindiği kitap ve yazmaya başladığı kitap çeşitli maceralara sürüklenmesine neden oluyor. Kitaptaki kopukluklar da benim cümlemdeki kopukluklar gibi göze çarpıyor :) İyi okumalar
Kitaba dönecek olursak, Zafon'un Türkiye'de yayınlanan ikinci kitabı Meleğin Oyunu. Rüzgarın Gölgesi kitabındaki karakterlerden birkaçını barındırıyor. Devamı niteliğinde değil kesinlikle. Bu yönteme Maeve Binchy kitaplarında sık rastlardım. O güzel insanı da anmış oldum. Bana İrlandayı sevdiren ve aşk romanlarını sevdiren yazar diyebilirim. Aşk romanları hep basit gelmiştir ama Maeve çok farklıdır.Nese :) Zafon bu kitabında da yazar bir karakterin hikayesini anlatmış. Okurken şunu düşündüm ; ilk kitabımda yarattığım kurgudan daha da besleneyim, yeni bir kitap ortaya çıkarayım mı demiş napmış bu Zafon heyyy :) . Çünkü benzerlikler bir yana Sempre ailesinin ortaya çıkışını da geçtim, Unutulmuş kitaplar mezarlığı yine ön planda. Bazı yerlerde basitleşti bu Zafon dediğim yerler de olmadı değil :) ama genel itibariyle güzel bir hikayeydi. ama ilk kitabı kadar sarsmadı beni :)
Kısaca romanın konusunundan da bahsedecek olursak; genç bir yazardan bir yayınevi sahibi kendisi için bir kitap yazmasını istiyor. Daha sonrasında yaşamaya başladığı ev, Unutulmuş kitaplar mezarlığından edindiği kitap ve yazmaya başladığı kitap çeşitli maceralara sürüklenmesine neden oluyor. Kitaptaki kopukluklar da benim cümlemdeki kopukluklar gibi göze çarpıyor :) İyi okumalar
23 Mart 2014 Pazar
RÜZGARIN GÖLGESİ
Kitap babasıyla yaşayan 10 yaşındaki Daniel'in kitap mezarlığında kaderini belirleyecek bir kitabı seçmesiyle başlıyor.çocuk bu kitap beni çağırdı diyor :) Beni hiç öyle çağıran bir kitap olmadı::( Ne kader ne kader :) Carax'ın kitabını çok seviyor ve yazarın peşine düşüyor. kitap mezarlığı denilen yer, yok edilmek istenen, az sayıda kalan kitapları korumak için kurulmuş bir örgüt. çocuk kitap okuyayım derken neler geliyor başına :) Şaka bu yana son zamanlarda okuduğum en iyi kitaptı. cennet mahkumu kitabını ve meleklerin oyunu kitabını da en yakın zamanda okuyacağım.
Bu kitap ayrıca ispanya'da don kişottan sonra en çok satan kitap olma özelliğini taşıyor. karakterler iyi seçilmiş, olaya renk katması için bir karakter de eklenmiş ki çohhh iyi olmuş :) Bahtsız Carax'ın sonun aydınlanması da soluksuz okumanızı sağlıyor. Ben şahsen yazarı yeni duymuştum. ancak kitap gerek anlatımı, gerek kurgusuyla kalitesini belli ediyor :) Yazar şu yorumlarımı okusa yazmayı bırakır valla :) Eğer henüz Zafonu keşfetmediyseniz şiddetle tavsiye ederim. İyi okumalar.
26 Şubat 2014 Çarşamba
HAKAN YEL - GAM
Ertuğrul Özkök'ün yarını bekleyemedim yazıları gibi :) ben de kitabı bitirir bitirimez yorumlarımı yazayım istedim. :)
Okuma şenliği listemi oluştururken 1. kategorimde Altın Kitaplar eskiden ne güzel her ay kitap ödüllü yarışmalar yapardı demiştim taaa kasım ayında. Sesimi duyup :) 55. yıllarını kutlamak adına her ay 55 kişiye kitap hediye eden bir yarışma başlattılar. Bu ay da Hakan Yel'in Gam romanı ve 2 tane daha romanı yaş, cinsiyete göre kazananlara gönderdiler. Bana da bu güzel kitabı yolladılar. Çoook teşekkür ediyorum. Altın Kitaplar gerçekten sadece bana değil, bir çok kişiye yakın bir bağ kurduran bir yayınevi. neyse daha fazla duygusallaşmadan kitaba geçelim. :))
Hakan Yel ile bu kitap vasıtasıyla tanıştım. İnanılmaz akıcı bir dille yazılmış, konusu gayet iyi, ve karakterleri çok sağlam tasvirlenmiş bir kitabı okumanın sevincini yaşıyorum. Alp Germenli'nin mayına basması sonucu ayaklarını kaybetmesiyle başlayan yepyeni hayatın sunduklarını anlatıyor kitabımız. Ülkemizin en büyük sorunu, aşk, kardeşlik, umut o kadar güzel harmanlanmış ki hiçbir kelimesi rahatsız etmiyor sizi. Kitap elinizden bitene kadar düşmüyor ( bayılırım bu söze de :) )
Kitabın sonunda yutkunmak, sanırım yazarın iyi bir iş başardığının göstergesi. Ben çok beğenerek okudum. Öyle,'' keşke mutlu sonla bitseymiş , yazık ama yaaa, aşk falan yaneee'' nidaları ile bitirmedim. :)
Bence en güzel son, bu şekilde olabilirdi. Ellerine,kalemine sağlık Hakan Yel'in.
22 Şubat 2014 Cumartesi
Aile Çay Bahçesi
Sabit Fikir dergisinin 2013 yılına damgasını vuran kitaplar listesine girmiş bir kitabın gereksiz yere şişirildiğini söylemek isterim öncelikle :) Müzeyyen kızımızın aile, yaşam, aşk üçgeninde ordan oraya savrulmasını okuduğumuz bu novellada (roman değil) her şeyden gıdım gıdım koyayım da herkes kendinden bir şey bulsun istenilerek yazılmış herhalde,galiba sanursam :) yedi numarayı özlemişim ben :(
Neyse efendim Müzeyyen kızımızın aile bireylerinden yalnızca babaannesiyle anlaşabildiği,erken yaşta annesini kaybetmesini ki bu kaybın da kundaktaki kız kardeşinin neden olduğu düşüncesiyle, hayata küsmüş ruh haliyle, babasının son nefesi sayesinde kardeşiyle yüzleşme sahnesini ele alıyor :) Simgelere boğdurma, çağrışım yaptırma çabaları kitaptan soğuttu beni. Hele yazlıkçı,pike detayları çok yapmacık geldi :) Çocukken yaşadıkları, babaannesi, otobüteki kusmalar....
Ben pek beğenmedim.Bu kadar övgü alacak derecede bir kitap olduğunu düşünmüyorum. En azından yıla damgasını vurmuş kitaplar arasına girebilecek kadar iyi bir hikaye değil. Okursun unutursun,kütüphanende dursun niteliğinde bir kitap :)
Neyse efendim Müzeyyen kızımızın aile bireylerinden yalnızca babaannesiyle anlaşabildiği,erken yaşta annesini kaybetmesini ki bu kaybın da kundaktaki kız kardeşinin neden olduğu düşüncesiyle, hayata küsmüş ruh haliyle, babasının son nefesi sayesinde kardeşiyle yüzleşme sahnesini ele alıyor :) Simgelere boğdurma, çağrışım yaptırma çabaları kitaptan soğuttu beni. Hele yazlıkçı,pike detayları çok yapmacık geldi :) Çocukken yaşadıkları, babaannesi, otobüteki kusmalar....
Ben pek beğenmedim.Bu kadar övgü alacak derecede bir kitap olduğunu düşünmüyorum. En azından yıla damgasını vurmuş kitaplar arasına girebilecek kadar iyi bir hikaye değil. Okursun unutursun,kütüphanende dursun niteliğinde bir kitap :)
14 Şubat 2014 Cuma
BÖĞÜRTLEN KIŞI
bir kitabın ismini duyup da, vay anam şöyle güzel yok böyle güzel, kitabı hemen alanlardan değilim doğrusu. ama bu kitabı da maşallah her okuyan öneriyordu :) kitaba baktım . ilk önce o püsküllü kitap ayracını görüp ben bunu hayatta almam ki dedim :) bir de pembe sayfalar falan tam leş:) ancak yapılan yorumlara dayanamayıp, bir de okuma şenliğinde kış kategorisine de uyduğundan fuarda hemen alıverdim. indirimi de cazip gelmedi değil hani :)
nese efenim kitaba dönecek olursak, amerikan buhranında yaşanan bir olayın, günümüzde bir gazete yazarının makalesini yazması için o günü didik didik edip için işinden neler çıktığını bir solukta anlatan bir roman olmuş.(didik didik kısmını açmak istemedim, zaten inanın belli bir yerden sonra siz sonunu bilerek okumaya devam ediyorsunuz tadı kaçmasın daha da :)) evet parantez içinde de belirttiğim gibi warren dedeyi duyar duymaz aha bu kayıp çocuk bak gör demiştim. :)))
güzel, akıcı, etkileyici bir kitaptı. tam türk dizisi tadında. zaten yazarımız da bize (türk okurlarına) teşekkürü ihmal etmemiş.herhalde en fazla okuyucusu olan ülke biziz, kadın boş yere teşekkür etmemiş :)
yok ya siz bana bakmayın, güzel bir kitaptı. doğrusu ben yaşam ve yazgı kitabının 3. cildine geçmeden önce çerez niyetine, biraz kafam dinlensin diyerek okudum , ama memnun kaldım.tek memnun etmeyen tarafı , cicili bicili bir şekilde kütüphanemde yer alıyor olması. hiç yakışmadı kütüphaneme :( o püsküllü kitap ayracını akıl edenlere de selamlar :)
nese efenim kitaba dönecek olursak, amerikan buhranında yaşanan bir olayın, günümüzde bir gazete yazarının makalesini yazması için o günü didik didik edip için işinden neler çıktığını bir solukta anlatan bir roman olmuş.(didik didik kısmını açmak istemedim, zaten inanın belli bir yerden sonra siz sonunu bilerek okumaya devam ediyorsunuz tadı kaçmasın daha da :)) evet parantez içinde de belirttiğim gibi warren dedeyi duyar duymaz aha bu kayıp çocuk bak gör demiştim. :)))
güzel, akıcı, etkileyici bir kitaptı. tam türk dizisi tadında. zaten yazarımız da bize (türk okurlarına) teşekkürü ihmal etmemiş.herhalde en fazla okuyucusu olan ülke biziz, kadın boş yere teşekkür etmemiş :)
yok ya siz bana bakmayın, güzel bir kitaptı. doğrusu ben yaşam ve yazgı kitabının 3. cildine geçmeden önce çerez niyetine, biraz kafam dinlensin diyerek okudum , ama memnun kaldım.tek memnun etmeyen tarafı , cicili bicili bir şekilde kütüphanemde yer alıyor olması. hiç yakışmadı kütüphaneme :( o püsküllü kitap ayracını akıl edenlere de selamlar :)
9 Şubat 2014 Pazar
ZAMAN YOLCUSUNUN KARISI
aslında aşk romanlarını pek sevmem ama d&r de çok uygun bir fiyata görüp de almıştım.okuma şenliğinde okuma fırsatını bulabildim taaa alındıktan aylar sonra :)
kitapta isminden anlaşılacağı gibi zaman yolcusu bir adam var :) aşık olduğu kadının çocukluğuna falan yolculuk ediyor, yeri geliyor geleceğe gidiyor çocuğunu görüyor falan filan. beni pek sarmamıştı doğrusu.bir defa zaman yolcusu olan bir adam ölür mü :) bence ölmemeli :) kitabı okuduktan sonra filme bakayım dedim. film daha iyi geldi bana. ilk defa bir kitabın film uyarlamasını kitaptan daha çok beğendim :)
kurgu olarak ilginç gelebilir ama kesinlikle o ,sevmediğim köşe yazarının(cengiz semercioğlu) dediği bu zamanlarda yazılan en iyi aşk kitabı falan da değil. keşke bu yoruma bakarak almasaydım dedim hatta :)
hayır aşk kitaplarını pek sevmem dedim ama kült olanlarını da okuduk yani:) her ne kadar o şeker paketi gibi kapakları olan, saçma aşk kitaplarını okumasam da :)
zaman yolcusunun karısı bir daha aklıma bile gelmeyecek kalitede bir kitap oldu anlayacağınız
kitapta isminden anlaşılacağı gibi zaman yolcusu bir adam var :) aşık olduğu kadının çocukluğuna falan yolculuk ediyor, yeri geliyor geleceğe gidiyor çocuğunu görüyor falan filan. beni pek sarmamıştı doğrusu.bir defa zaman yolcusu olan bir adam ölür mü :) bence ölmemeli :) kitabı okuduktan sonra filme bakayım dedim. film daha iyi geldi bana. ilk defa bir kitabın film uyarlamasını kitaptan daha çok beğendim :)
kurgu olarak ilginç gelebilir ama kesinlikle o ,sevmediğim köşe yazarının(cengiz semercioğlu) dediği bu zamanlarda yazılan en iyi aşk kitabı falan da değil. keşke bu yoruma bakarak almasaydım dedim hatta :)
hayır aşk kitaplarını pek sevmem dedim ama kült olanlarını da okuduk yani:) her ne kadar o şeker paketi gibi kapakları olan, saçma aşk kitaplarını okumasam da :)
zaman yolcusunun karısı bir daha aklıma bile gelmeyecek kalitede bir kitap oldu anlayacağınız
Tutunamayanlar
okul kütüphanesinden alıp da 10 sayfa okuyup ne diyor lan bu dediğim kitabı yıllar sonra okuduğumda o anları düşündüm . sadece düşündüm hatırlamadım :))
Oğuz Atay Tutunamayanları nasıl bir ruh haliyle yazmış acaba. Selim Işık hayatıma girdiğinden beri karakter beni bırakmıyor. selim gibi ben de biranın yanında bir şey yemeyi sevmem . ben de duvarıma yakışmaz diye hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım diyemem ama :) karakteri sahiplenme çabaları :)
kitabı okurken sıkıldığım, ara verdiğim zamanlar oldu. özellikle şarkı bölümleri. ama o şarkılar olmasa eksik kalırdı bu kitap.ayrıca noktalama işareti olmayan bölüm okuduğunu kavrama açısından çok güzel bir egzersiz oldu bana. internette gezen olric muhabbetlerinin çoğunun uydurmaca olduğunu da anlıyorsunuz :).
kesinlikle bir solukta okunacak bir kitap değil. yavaş yavaş hazmetmek gerek. hani derler ya ikinci, üçüncü okuyuşunda bir kitabı çok farklı etkiler bırakacak sende diye. işte bu onlara en iyi örnek. kitabı 10 yıl sonra yine okumayı düşünüyorum. yine selim'i düşüneceğim. neden bu kadar etkilemişti beni diye düşüneceğim, neden benzerlik kurdum acaba diyeceğim.
hayata tutunamayanlar , kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşayamayanlar seçenekler çoktur, birinde ısrar etmeyin...
Oğuz Atay Tutunamayanları nasıl bir ruh haliyle yazmış acaba. Selim Işık hayatıma girdiğinden beri karakter beni bırakmıyor. selim gibi ben de biranın yanında bir şey yemeyi sevmem . ben de duvarıma yakışmaz diye hiç resim asmadım, kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım diyemem ama :) karakteri sahiplenme çabaları :)
kitabı okurken sıkıldığım, ara verdiğim zamanlar oldu. özellikle şarkı bölümleri. ama o şarkılar olmasa eksik kalırdı bu kitap.ayrıca noktalama işareti olmayan bölüm okuduğunu kavrama açısından çok güzel bir egzersiz oldu bana. internette gezen olric muhabbetlerinin çoğunun uydurmaca olduğunu da anlıyorsunuz :).
kesinlikle bir solukta okunacak bir kitap değil. yavaş yavaş hazmetmek gerek. hani derler ya ikinci, üçüncü okuyuşunda bir kitabı çok farklı etkiler bırakacak sende diye. işte bu onlara en iyi örnek. kitabı 10 yıl sonra yine okumayı düşünüyorum. yine selim'i düşüneceğim. neden bu kadar etkilemişti beni diye düşüneceğim, neden benzerlik kurdum acaba diyeceğim.
hayata tutunamayanlar , kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşayamayanlar seçenekler çoktur, birinde ısrar etmeyin...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)